0-552-323-1068

Sosyal Medyada Biz}

ateizm, Allah’ın varlığını reddeden ve dolayısıyla dinlere ve metafizik kavramlara kapısını bütünüyle kapatan felsefî akımdır. Allah’ın var olmadığını, dolayısıyla evrenin kendi kendine olduğunu ya da maddenin ezeli olduğunu savunan bu akımdır.

Ateizm

Şüphe yok ki, söz konusu din olduğunda akla ilk gelen kavram “yaratıcı” ya da “aşkın varlık”tır. “Tanrıtanımazcılık” olarak tanımlanan ateizm, Allah’ın varlığını reddeden ve dolayısıyla dinlere ve metafizik kavramlara kapısını bütünüyle kapatan felsefî akımdır. Allah’ın var olmadığını, dolayısıyla evrenin kendi kendine olduğunu ya da maddenin ezeli olduğunu savunan bu akım, çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır.

Peki, ateizmin problemi nedir?

Her ne kadar ateizmin karşısına çıkan en büyük tezin “tasarım delili” olduğu sanılsa da, ateizmin en büyük problemi “varlık âleminin oluşumu”dur.

  • “Evren nasıl oluşmuştur?
  • “Evrenin kendisini var edebilme gücü var mıdır?”

Bu gibi sorulara cevap vermekte zorlanan ateizm, bu problemi aşmak amacıyla asırlar boyu “evren(madde) ezelidir, sonradan var olmamıştır, dolayısı ile bir yaratıcıya da ihtiyaç yoktur” iddiasının savunuculuğunu yapmıştır. Söz gelimi şu mantıkî dizilimi izlemişlerdir:

  1. Sonradan var edilenin, bir var edicisi vardır.
  2. Evren sonradan var edilmemiştir.

Sonuç: Evren ezelidir, bir yaratıcıya ihtiyacı yoktur.

Kısacası, ateistler yüzyıllar boyunca, evreni ontolojik olarak Tanrı’nın özelliğini taşıyan bir konuma oturtup, onun bir var edicisi olmaksızın bizzat kendisi ile kâim olduğu düşüncesini taşımışlardır. Ne var ki 1900’lü yıllarda Big Bang (büyük patlama)’in keşfedilmesi, ateist kesimi çok şaşırtmış olup izledikleri bu akıl yürütmeye bir darbe vurmuştur.

Zira bu bulgular, “evrenin sonradan var olduğu” gerçeğini ispatlamakta idi. Yani evren ezeli değildi, dolayısıyla bir var ediciye muhtaçtı! Bu sebepledir ki, Big Bang’in varlığını inkâr eden kesimlerden birini ateistler oluşturuyordu. Bu karşıtlıklarının sebebi, bu bulgunun evrenin hem başlangıcının olduğuna, dolayısıyla bir var edicinin bulunduğuna dair bir kapı aralıyor olmasıydı.

Söz konusu iddiayı daha açık şekilde ifade edersek:

  1. Sonradan var edilenin, bir var edicisi vardır.
  2. Evren de sonradan var edilmiştir.

Sonuç: Öyleyse evrenin de bir var edicisi vardır. Ateistlerin ezeli evren modelinin hatalı olduğu noktası bununla sınırlı kalmamış, ebedi yani sonsuz evren modelinin de hatalı olduğu ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, biraz önce de işaret ettiğimiz gibi ateistler evrene tanrısal bir özellik olan “sonsuzluk” özelliğini de atfetmişlerdir.

Yani mantıksal olarak, şu dizilime inanmışlardı:

  1. Başlangıcı olmayanın, sonu da yoktur.
  2. Evrenin bir başlangıcı yoktur

Sonuç: Öyleyse evren sonsuz olacaktır.

Oysa keşfedilen entropi yasası, bizlere “var edilen her şeyin bir sonu olduğunu” ortaya koymaktadır! Bu noktada Big Bang, bizlere hem evrenin bir başlangıcı olduğunu, hem de bir sonu olacağını bilimsel olarak göstermiş oldu. Dolayısıyla bu noktada, “kâinat var edilmiştir ve kıyamet ile yok olacaktır” inanç ve görüşünü benimseyen din ve inançlar haklı çıkmış bulunuyordu.

Yine basit bir kıyas ile ifade edersek:

  1. Her başlangıcı olanın bir sonu vardır.
  2. Evrenin de bir başlangıcı vardır.

Sonuç: Öyleyse evrenin de kıyameti vardır.

Ateistler bu iki şok etkisinin tezahürü olarak, “tanrısız evren modelleri” ortaya koymaya çalıştılar. Açılıp kapanır evren, sonsuz evrenler, evrenin tekil olmadığını vurgulayan bir takım argümanlarının birçoğu bilimin, bir kısmı da felsefenin engellerine takıldı. Örnek olarak “açılır kapanır evren” modeli bilimsel geçerlilik taşımıyordu: zira bir kere kapanan yani yok olan evrenden tekrar düzenli bir evren oluşumu akıl ile izah edilemiyordu.

Yine çoklu evren olması ihtimali yaratıcıyı yalanlamaz. Zira bir yaratıcı var ise, bir evren var edebildiği gibi birden fazlasını da var edebilecektir. Bununla beraber bazı fizikçiler, çoklu evrenlerin var olma durumunda dahi bu evrenlerin birbirine çarpabileceğini ve bilimin de böyle bir verisi olmadığını ifade etmekteydi.

Dolayısıyla ateistler, son zamanlarda Lawrence Krauss’un “hiç yoktan evren” iddiasına tutunmak zorunda kaldılar. İddia basitçe şunu içeriyordu: Evren enerjilerinin toplamı sıfırdır, öyleyse evren aslında hiçlikten gelmektedir, dolayısıyla yoktan var olması mümkündür.

Dünya çapında birçok fizikçinin eleştirisiyle karşılaşmış bu iddianın temel hatası, “sıfırın yokluk ile özdeşleştirilmesi” idi. Örnek olarak bir kişi eline top alıp yukarı fırlattığı zaman topun atılışındaki kinetik enerji ile yerçekimi enerjisi eşit olduğu an topun enerjisi sıfırlanmaktadır. Ancak kimse “top yoktur” diyemez. Yine Lawrence Krauss, iddiasını desteklemek üzere “sanal zaman” gibi bilimsel olarak geçerli olmayan kavramlar ortaya atmış, iddiasını desteklemek için hayalî parçacıkların var olduğunu farzetmek zorunda kalmıştır.

Ateizmin “varlığın başlangıcı” konusunun yanında en büyük problemi “evrenin tasarımı”dır. Zira bildiğimiz üzere evrenin bugünkü durumuna gelebilmesi için yalnızca tesadüfle oluşması yetmeyip, aynı zamanda şu an bizlere bu satırları okuma ve anlamaya imkân veren noktaya getirecek sayısız fiziksel, kimyasal ve biyolojik dengeyi de içinde barındırması gerekir. Bu denge silsilesi de şüphesiz gelişigüzel olamaz, zira öyle olsaydı muhakkak ki bir noktada bu kör tesadüf işlev göremeyecek ve hassas sistem çöküntüye uğrayacaktı.

“Hassas ayar argümanı” adıyla bilinen bu delil, evrenin sadece oluşması için değil, bugüne gelebilmesi için birçok komplike dengeyi içinde barındırması, dolayısıyla bu matematiksel dengeyi kurup işlemesini sağlayacak bir yaratıcının olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Burada birkaç örnek verebiliriz. Mesela evrenin genişleme hızı, Big Bang’ten sonra yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı, evren kendi içine kapanarak çökecekti. Hidrojen atomları birleştiklerinde, kütlelerinin 0.007’sini değil de 0.006’sını enerjiye dönüştürüyor olsaydı, evren yalnızca hidrojenden oluşuyor olacaktı. Ayrıca kütle çekiminin daha zayıf veya olması gerekenden güçlü olması durumunda, galaksiler, yıldızlar ve gezegenler oluşmayacaktı.

Fizikçilerin hassas ayar konusunda bunun gibi sayısız örneği vardır. Sonuç olarak, evrenin sadece oluşabilmesi için değil bu duruma gelebilmesi için de bir “tasarımcı”ya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla ateizm herhangi bir mantıksal yönü bulunmayan, bilakis kendi içinde de birçok tutarsızlıklar barındıran bir felsefedir. Zira görüldüğü üzere evren bir varlık tarafından yaratılmış ve tasarlanmış bir âlem olup, bir sona da sahiptir. Mantıksal olarak bu yaratılan, tasarlanan, düzenlenen ve bir sistem üzerine kurulan evrenin bir yaratıcısı, tasarımcısı, düzenleyicisi var olup bu da İslâm dinine göre tek olan Allah’tır.

05 Şubat 2020

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZIN