0-552-323-1068

Sosyal Medyada Biz}

Bir İnsan Olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)

Hz. Muhammed’in (sav) hayatında iki dönem vardır. Kırk yaşına kadar olan dönemi “BİR İNSAN” olarak Hz. Muhammed (s.a.v). Ve ilk vahiyle başlayan, 63 yaşına kadar zorlu bir hayat Peygamberlik hayatı. Bu iki dönemi de yazının akışı içerisinde ikişer dönemde inceleyeceğiz.

Bir İnsan Olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)

Hz. Muhammed‘in (sav) hayatında iki dönem vardır. Kırk yaşına kadar olan dönemi “BİR İNSAN” olarak Hz. Muhammed (s.a.v). Ve ilk vahiyle başlayan, 63 yaşına kadar zorlu bir hayat Peygamberlik hayatı. Bu iki dönemi de yazının akışı içerisinde ikişer dönemde inceleyeceğiz.

Bir İnsan Olarak Hz. Muhammed (s.a.v) ve Kırk Yıl.

Bir insan olarak Muhammed’in (as) kırk yıllık hayatını iki dönemde inceleyelim.

  • 25 yaşına kadar ki hayatı, çocukluğu ve gençliği.
  • 25 yaşından sonraki hayatı, evliliği ve çocukları

Hz. Muhammed’in (as) Çocukluğu ve Gençliği

Doğumuyla yetim, altı yaşında öksüz kalan, Sekiz yaşında dedesiz kalan Muhammed (as). 10 yaşında ticaret hayatına atılan Muhammed (as). Gençlik döneminde bazı özellikleri ile Mekke şehrinde nam saldı Muhammed (as).

  • İnsanları, çocukları sever hediyeleşmeyi seven nazik Muhammed (as).
  • Hayvanları seven şefkat sahibi merhametli Muhammed (as).
  • Doğru sözlü, her daim adaleti gözeten adil Muhammed (as).
  • Her ne olursa olsun yalan söylemez doğu sözlü Muhammed-ül Emin.
  • Güçlünün değil, mazlumun yanına yer alan güvenilir Muhammed (as).
  •  İbadet etmeyi seven, Allah’ı anan, zikreden, abid. Zahid Muhammed (as).

Hılfu’l Fudul Cemiyeti

Peygamberimiz 20 yaşındaydı. Son Ficar harbinde çok kan dökülmüştü. Mekke’de asayiş bozulmuş, huzur diye bir şey kalmamıştı. Bu dönemde Mekke’de güçlüler zayıfları eziyor, haksızlıklar almış başını gidiyordu. Gerek Mekke yerlilerinin, gerekse Mekke’ye dışarıdan gelen turist ve tüccarların; mal, can ve namus güvenliği yoktu. Yağma ve çapul arapların adeti haline gelmişti. Kısaca Mekkede, azgınlığın ve kudurmuşluğun had safhada olduğu karanlık bir devir yaşanıyordu. Akraba akrabaya düşman olmuş, Kardeş kardeşi boğazlar hale gelmişti. 

Hırsızlık adeta meslek haline gelmişti. Mal adına ne bulunursa çalınıp aşırılırdı. Mekke’ye dışarıdan gelenlerin bazen malları ucuza alınıyor, bazen de hiç para vermeden gasp ediliyordu. Hatta dışarıdan gelenlerin yanlarında ki eşleri ve kızları ellerinden zorla alınarak Mekke’de alıkonuluyordu. Aciz ve güçsüzler her türlü fena muameleye maruz kalıyorlar, dertlerini anlatacak resmi ve gayri resmi bir merci bulamıyorlar, haksıza da karşı koyamıyorlardı.

Böyle bir dönemde Yemen’in Zebid kabilesinden birisinin, bir deve yükü malı gasp edilmişti. O da Ebu Kubeys dağına çıkarak uğradığı zulüm ve hakareti bütün Mekke’lilere yüksek sesle bağırarak duyurdu ve yardım istedi.
Mekke’nin aklı başında ileri gelenlerini, Haşim, Zühre ve Teym ailelerini, Peygamberimizin amcası Zübeyr bir araya getirdi. Mekke’nin yaşlı, zengin ve itibarlılarından olan Abdullah b. Cuda’nın evinde toplandılar. Hilful-fudul (Erdemliler) cemiyetini kurdular. Cemiyetin gayesi, Mekke’de ister yerli, ister yabancı olsun, zulme uğramış kimse bırakılmayacaktır. Bu işe, denizlerin suyu kalmayıncaya, Hıra ve Sebir dağları yerlerinden silinip gidinceye ve Kabede ibadet ortadan kalkıncaya kadar devam edilme kararı alındı. Rasulü Ekrem Efendimiz de 20 yaşında bir delikanlı olarak bu asıl duygularla ve güzel gayelerle kurulan cemiyete davet edilmiş, kaydolmuş ve aktif görev almıştır. Hatta, Peygamber olduktan sonra bile, “ Eğer öyle bir ortamda öyle bir davet alsam bu günde oraya kaydolurdum” buyurmuştur.

Hz. MUHAMMED’İN EBU CEHİL’E İLK KARŞI KOYMASI
Şefkat Peygamberi, Hilful fudul cemiyeti üyesi yirmi yaşlarında bir delikanlıydı. O günlerde Mekke’ye ürettiği malını satmaya gelen bir yabancının malına Ebu Cehil, değerinin çok altında fiyat vermiş, adam da malını o fiyata vermemişti. Fakat Ebu Cehil’in korkusundan kimse daha fazla para verip bu malı almıyordu. Adam malını değer fiyatından satamadığı için mağdur olmuştu. Bunu duyan Muhammed’ül Emin pazara gitmiş, adamın malını değerini vererek satın almış ve Ebu Cehil’e rağmen adamı mağduriyetten kurtarmıştı. Ve bu olayla Efendimiz ilk defa Ebu Cehil’e karşı koymuş oluyordu.

Bir gün, Ebu Cehil’e iki yıl önce veresiye yüklü miktarda mal satan ve hala parasını alamadığı için mağdur olan bir yabancı tüccar, Hilful Fudul cemiyetine gelerek derdini anlattı ve şikayette bulunarak yardım istedi. Oradakiler tüccara; “ Muhammed-ül Emine git ve derdini O’na anlat” dediler. Adam Efendimize derdini anlatınca, Peygamberimiz tüccarı yanına alarak Ebu Cehil’in evine gitti. Bunu gören birçok Mekke’li de oraya gelerek geriden olacakları seyretmeye başladılar. Herkes Ebu Cehil’in Peygamber Efendimize neler yapacağını görmek istiyordu. Efendimiz kapıyı çaldı. Ebu Cehil kapıyı açtı. Rasulullah, durumu anlatarak, “Bu adamın parasını hemen getir ver” dedi. Ebu Cehil içeri girdi, parayı getirerek adamın borcunu ödedi. Efendimiz adamı da alarak oradan ayrıldı. Olayı seyredenler dışarıda; “ Yazıklar olsun sana, senin şanına ününe, yirmi yaşındaki Muhammed’in korkusundan dediklerini yaparak mağlup oldun. Ondan korktun, hani senin şanın şöhretin nerde kaldı, yoksa bizim bildiğimiz, herkesin korkusundan titrediği Ebu Cehil öldü mü ” diye bağırdılar.

Hacer-ül Esved ve Kâbe hakemliği

İlk defa Hz. İbrahim (a.s.) ile oğlu Hz. İsmail (a.s.) tarafından Allah’ın emir üzerine yapılan Kabe, tarihi boyunca zaman zaman küçük ve büyük onarımlar geçirmiştir. Kabe ilk yapıldığında üstü açıktı. Yağan yağmurlar içeriden ve dışarıdan duvarların zarar görmesine sebep oluyordu. Kabe’nin ilk çatısı, Peygamber Efendimizin ecdadından Kusay b. Kılab tarafından, Kabe yeniden inşa edilirken yaptırılmıştır.

Kabe’nin içinde bir kuyu vardı. Burası hazine ambarı gibi kullanılıyor, Kabe’ye gelen hediyeler buraya konuyordu. Yağmur sularının Kabe’nin bir kısım duvarlarını yıktığı bir sırada, korumasız kalan bu kuyudan hırsızlar bir şeyler çalmıştı. Bu yüzden Kureyşliler Kabeyi yeniden yapmaya karar verdiler.

Kabenin bu onarımı, Peygamber Efendimizin gençliği döneminde yapılmıştır. Bu onarımda Kızıl denizde Cidde yakınlarında kazaya uğrayan bir rum tacirine ait geminin keresteleri, bu maksatla Cidde’ye gönderilen Velid b. Mugire tarafından satın alınarak Kabe’nin inşaatında kullanılmış, hatta o sırada orada bulunan yunanlı bir mimar da Mekke’ye getirilerek, inşaata nezaret etmesi sağlanmıştır.

Bu büyük onarım esnasında, Kureyşli kabileler arasında “Hacer-i Esved’i” yerine koyma konusunda anlaşmazlık çıkmış,Her kabile o onurla anılmak istiyordu ve bu sebeple sen koyacaksın, ben koyacağım derken kan dökülme noktasına kadar geldi. Bu arada Mekke’ ve Kureyş’in en yaşlısı olan Ebu Ümeyye b. Mugire; “Durun, kavga edip kan dökmekle elinize bir şey geçmez. Yarın sabah Safa kapısından girecek elk zatın hakemliğini Kabul edin, hakem nasıl isterse ihtilafı öyle çözelim, nedersiniz?” dedi, ve teklif kabul edildi.

Sabahleyin Kureyş ileri gelenleri, Safa kapısından ilk girecek zatı beklerken, Hz. Muhammed’in geldiğini görünce hepsi sevindiler. Çünkü O’na, “El emin” diyorlardı. O’nun doğruluğundan, dürüstlüğünden ve tarafsızlığından emindiler ve O’na güveniyorlardı.

Durum Hz. Muhammed’e anlatılınca O, bir kilim istedi, kilim getirildi. Herkes ne yapacağını merak ederken,Hz. Muhammed kilimi yere serdi. Hacer-i Esved’i kilimin üzerine koydu. Her kabileden bir kişi seçti. Bu kişilere kilimden tutmalarını rica etti. Herkes kilimden tuttu, böylece Hacer-i Esved’i yerine koyma konusunda herkes ortak şerefe nail olmuş oldu. Taşı konacağı yere kadar kaldırdılar. Hz. Muhammed taşı kendi eliyle yerine yerleştirdi. Böyle basit fakat kimsenin aklına gelmeyen bir yöntemle hem kavga önlenmiş ve hem de, her kabile Hacer-I Esvet’in yerine konmadaki şerefe nail olmuş oldu.

Efendimizin bu hakemlik olayı, O’nu Mekke halkı karşısında onurlandırmış, halk nezdinde saygınlığının ve güvenilirliğinin daha da artmasını sağlamıştı. O artık halkın gözünde, toplumsal olaylarda da, millete önderlik yapacak, halkın ihtiyaçlarının karşılanması için tedbirler üretecek ve sosyal olaylarda önderlik yapacak güvenilir bir lider olma kapasitesine sahip bir kişi olmuştu. 

Hz. Hatice ile Evliliği

Gençlik döneminde yaşadığı örnek hayatla tüm şehrin güvenini kazanmış olan Muhammed (as) 25 yaşına geldiğinde kendisinden 15 yaş daha büyük olan, daha önce iki evlilik gerçekleştirmiş ve üç çocuk annesi olan “Tahire” lakabıyla anılmış, “Kübra” sıfatıyla namlı, zengin ticari ahlakıyla ünlenmiş Hz. Hatice ile evlenir. 

Hz. Hatice’den Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma adında 6 çocuğu dünyaya gelir.

Hicri 620 yılında Hz. Muhammed (as) 50 yaşlarındayken Hz. Hatice 65 yaşında, vefat etmiştir.

Her Çifte Örnek Olacak Muhabbet ve Saygı

Hz. Hatice Validemiz her yönüyle Peygamberimiz (sav)’e uygun bir eşti. İslam’la müşerref olmadan da Cahiliye Devri’nin uygunsuz hallerini benimsememiş, tertemiz bir hayat yaşamıştı. Aynı yastığa baş koydukları 25 yıl boyunca aralarındaki muhabbet ve hürmet, bütün inananlara örnek olmuştur. Hatta, nikahı kıyılan çiftlere “Allah size Efendimiz (sav) ve Hz. Hatice Validemiz arasındaki muhabbeti nasip etsin.”şeklinde dua etmek adet haline gelmiştir. Bu muhabbeti anlatan pek çok hatırat vardır. İşte onlardan biri:

Hz. Hatice Vâlidemiz, muhterem eşi Hira Mağarası’na inzivaya çekildiğinde, emrinde çok sayıda hizmetçi olmasına rağmen yemeğini bizzat kendisi götürürdü. Peygamber Efendimiz (sav) de Hz. Hatice Validemizin geleceğini hisseder, dağın eteklerine kadar iner onu karşılardı. Zira Hira Mağarası’na çıkan yolun meşakkatini bilir ve değerli eşine kıyamazdı.

Yine bir gün, Hz. Hatice Validemiz, Efendimiz (sav)’i her zaman olduğu gibi damda beklerken yakınları: “Ey Hatice neden böyle yapıyorsun, hava çok sıcak, yaşlı vücudun yorgun düşecek.”dediler. O da  “Benim efendim güneşin altında iken ben gölgede duramam.”diyerek eşler arası muhabbettin, bir olmaklığın ne manaya geldiğini bizzat yaşayarak göstermiştir.

İslamdabulusalim.com

25 Şubat 2019

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZIN